Gayeli Hanım Veda Ediyor!
Başkanlık binası, hiç olmadığı kadar gürültülü idi. Dedikodu alabildiğine; kedi-köpek sesinden, makine gürültüsüne hatta bebek ağlamasına kadar pek çeşitli ses de birbirine karışıyordu.
Başkan Hanım bir süredir Amerikadaydı. “Bir iki toplantıya katılacağım, görüşmeler ayarlayacağım sonra eski arkadaşlarıma bir uğrar dönerim” demişti ama çok arkadaşı vardı tabii, hepsine yarım gün ayırsa; uzaması normaldi.
Başkanlık binasının idaresi başkan yardımcısındaydı, vekalet kendisine verilmişti. Ancak para politikasının idaresi kimdeydi, onu kimse bilmiyordu. Başkan Hanım göreve gelmeden önce de göreve geldikten sonra da Amerika’ya gitmeden önce de gittikten sonra da durum aynıydı. Para politikasının yönetimi ya da kurgulanması diyelim, ülkede ne kadar önemliydi, bunu kim ne kadar önemsiyordu bilinmez ama Başkanlık binasının yönetimi önemliydi! Başkan Yardımcısı gürültüden hoşlanmamıştı, sekreterini çağırdı.
- Nihan Hanım bu gürültü ne?
Nihan Hanım, ne diyeceğini şaşırmıştı. Aslında durum ortadaydı; herkes aynı anda konuşmakta, bir sürü ses birbirine girmekteydi. Bilmezlikten gelir.
- Bilmiyorum efendim.
- Neyse, aslında belli ne olduğu. Şimdi bir yazı yazalım, herkes alçak sesle ve az konuşsun, kedi-köpek getirilmesin ve koridorlarda sohbet olmasın, oda kapıları kapatılsın filan… Bütün birimlere dağıtılsın.
- Peki efendim, bebek!
Sekreter, “bebek” dediği anda sanki kendinden bahsedildiğini anlamış gibi Başkanlık katının bebeği ağlamaya başlamış, Muavin Bey, hafifçe doğrulmuştu, ne de olsa Başkan Hanımın bebeğiydi. Yani bebeklerin başkanı sayılırdı.
Gayeli Hanım, Amerika’ya gittiğinde bebeğin emanet edildiği büyük anne ve büyük baba bir bakıcıyla birlikte Başkanlık katına yerleşmiş, bebeğe orada bakıyorlardı. Bunu gören diğer personel, izne ihtiyaç duymadan bebeklerini Başkanlık binasına getirmeye başlamış, kendi odalarında bakmakla birlikte Başkanlık katının süt, mama, bez gibi imkanlarından faydalanmaya başlamışlardı. Bu süreç başladıktan on gün sonra dokuz katlı Başkanlık Binasında dokuz bebek barınıyordu. Her kata bir bebek!
- Hmmm, bebek meselesi vardı, değil mi?
Tamam! Başkan Hanımın bebeği kalsın, gelince ayrı değerlendiririz. Personele duyuralım, kimse bebeğini getirmesin. Eskiden bebek mi getiriliyordu canım!
- Peki efendim, sizin…?
- Benim ne, benim de mi bebeğim var, yok ki, benim bebeğim yok Nihan Hanım, olmuyor. Aman yani oluyor da daha istemiyoruz, olmadı diyecektim. Allahım ne saçmalıyorum ben! Para politikası değil de, sanki, doğum kontrol politikası görevimiz.
“ Herkes bir tane yapsın,
Getirsin Merkez baksın!
Oh, slogan da hazır.Nihan Hanım Emisyon birimimizin adı değişti bundan sonra emzirme birimi. Para basacaklarına, süt bağlasınlar. Açık piyasa birimi de kuru bağlamak yerine bez bağlar artık. Ne diyorum ben, durdurun beni Nihan Hanım!
Nihan Hanım kendini tutamamış, kahkahaları koyvermişti. Mesleğinin son demlerinde, deneyimli bir sekreter olan Nihan Hanım’ın artık bebekle işi kalmamış, torunları bile bebeklik cağını çoktan ğeçmişti. Kendini toparladı.
- Tamam efendim ben anladım sizi. Ğerekeni yaparım.
- Peki o zaman görüşürüz, kolay gelsin. Haa bu arada hemen bana İstanbul’u bağlayın…
Başkan Yardımcısı, telefonu açmış İstanbul’un bağlanmasını bekliyordu ve o sırada diline bir İstanbul türküsü takılmıştı, sesli mırıldandığının farkında değildi.
- “ Üsküdar’a gider(i)ken aldı da bir yağmuuuuuuuur”…
- Vallahi çok iyi tahmin Başkanım, İstanbul bugün gümbür gümbür, bardaktan boşanıyor adeta. İnşallah, kur ve enflasyon tahminleriniz de böyle isabetli…
- (adamın sözünü bitirmesine fırsat vermeden) Yalnız Müdür Bey, biliyorsunuz bizim esas görevimiz tahmin değil, fiyat istikrarını gerçekleştirmek…
- Evet, tabii efendim.
- Müdür Bey, bizim İstanbul’da lojmanımız var mı? Biliyorsunuz İstanbul’a geliyoruz.
- Başkanım bildiğim kadarıyla yok ama bir şeyler ayarlanır hiç olmadı bizde kalırsınız.
- Ne münasebet efendim! Ben sizin memleketten oraya okumaya gelen yiğeniniz miyim Müdür Bey. Lütfen biraz mantıklı olalım, istirham ediyorum.
- Yok kısa süreliğine diye şeeettiydim. Zaten bizim evde küçük, oğlan da odasını paylaşmaz, saloında yatardınız, makama yakışmaz.
Heyecandan konuşma kontrolünü yitirmeye meyilli bu Müdür, ülkenin en büyük kamu bankasının İstanbul’daki bir şubesinin müdürlüğünü yapıyordu. Mantık, bilim ve evrensel kural, Başkentte bulunmasını zorunlu kılan Merkez’in ülkenin pek çok şehrinde bir idari ya da muhabir birim (şube) teşkili zorunlu idi ve en büyük şehirde de bu görevi Müdür Bey’in başında olduğu şube yürütüyordu.
- Tamam, hadi kolay gelsin!
- Size de efendim, iyi günler…
Ülkemizde mühendislik eğitiminin ardından Amerika’da iktisat eğitimi almış olan bu seyrek saçlı genç adam, içinden;
“Başkan Hanım annesinde kalacakmış, ben de dayımlarda mı kalsam acaba!” diye düşünürken öz ve manevi akrabalarının onun için düşündüklerinden habersizdi .İç mekanlarda sigara içmeme kuralı vardı ama efkarlanmıştı, bir sigara yaktı. Zaten kural mı kalmıştı Allahaşkına; koskoca Merkez, yenidoğan ünitesine dönmüştü, Başkanlık katı bebek mağazasına... Gürültü de cabasıydı. Dudağı büzüştürüp başını havaya kaldırırken dumanı üfleyip, ona havada şekil vermeye çalışmak sigara içenlerin en büyük keyfidir ya Muavin Bey de böyle keyiflenmişti o anda. Sigarasını bitirdikten sonra, yerinden kalktı, pencereyi açtı, hem oda biraz havalansın istiyordu hem de dışarıyı seyretmek. Kendi kendine konuşmaya başladı.
- Ben bu şehrin belediye başkanı olsam pek çok caddeyi trafiğe kapatırdım.
Muavin Bey, epeydir ülkeden uzak olduğu için bir belediye başkanının tek başına böyle bir işi yapamayacağını kestiremiyordu. Trafiğe kapatmayı düşündüğü caddedeki bir araç kalabalığı dikkatini çekti, hemen hemen tümü siyah olan bu araçlar bir konvoya aitti. Muavin şaşkınlığını kendinden gizleyemedi.
- O ne lan!
Gelen Merkezden ve Herkesten Sorumlu Bakanın konvoyuydu. Muavin Bey Bakan’ı tanıyordu manevi akrabaları arasında sayılırdı. Öz dayısının arkadaşıydı. Bakan onu sever, o da Bakanı severdi. Görüşmeseler de yazışırlar, selamlaşırlardı. Hatta Amerika’da teşriki mesaileri de olmuştu.
Bakan geldi, kısa kaldı…
Muavin apar topar inmişti, karşıladı, sarıldılar... Bakan Bey;
- " Çok acelem var gara gaşlım makro bakışlım"
diye takıldı kendisinden yaşça küçük dostuna. Başkan yardımcısı odasına davet etti, Bakan Başkan odasını işaret etti “orada içelim kahveyi” dedi. Başbaşa bir kahve içimlik görüşmenin ardından hemen basının karşısına geçtiler.
Bakan Bey, yaşı mikro ama bakışı makro, kara kaşlı kardeşini Yeni Merkez Başkanı olarak açıkladı.
Comments